Bir Hikayesi Olmalı İnsanın…
Hiç kuşku yoktur ki; insanı değiştirmek için önce anlamak gerekir… Taş arabalardan otomobillere, mağaralardan gökdelenlere kadar insanoğlu, hep daha iyi ve güzel olanın peşinde koşarken kendisi için ideal olana ulaşmaya çalışmıştır. Geriye dönüp baktığında ise kan ve gözyaşının izi vardır…
Son yüz yıl, milyonlarca insanı öldüren, yerinden edip tutsak düşüren bir çağ… Silah satma derdindeki güçlünün, hayatta kalma derdindeki güçsüze karşı savaşını anlatan bir çağ… Yıkımların gözyaşları ve yardım çığlıklarıyla onarılmaya çalışıldığı, duyarsız, iletişimsiz, kopuk, yabancı, derdi olan bir çağ… Albert Camus’un ‘Başkaldıran İnsan’ eserinde dediği gibi, ‘Olgunluk çağındayız, her şeye, hatta katili yargıç yapmaya bile yarayabilen bir felsefedeyiz...’
Tüm bunların arasında merkezine insanı koyan tiyatro sanatı, söyleyecek sözü olan bireyin kendisini en iyi ifade edebildiği sanat türü olmuştur. İnsan ruhunun derinliklerine inebilen, bastırılmış istekleri, heyecanları, tutkuları, geniş kitleler ile gözler önüne serebilen, acıtırken güldüren dünyanın ta kendisiyle buluşumudur. Yıpranmış insanın, nefes alabilmek için dokunduğu sanat tiyatrodur. Molier’in ‘Cimri’ oyununda Harpagon ile güldürürken, Malaparte'nin ‘Kadınlar da Savaşı Yitirdi’ oyununda hayata tutunma çabasındaki dört kadın ile savaşın bıraktığı yıkımı yüzümüze vurandır tiyatro. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününüz kutlu olsun…